- Bir ermeni mahallesinde çok zengin ama yaşı 80 in üstünde bir adam
varmış.Aynı mahalledeki çok fakir ama oldukçada güzel bir genç kızla evlenmek
istemiş ve para zoruyla muradına ermiş. Ama zifaf gecesi adam ölmüş,bunun üzerine
savcı kızı sorguya çekmiş; - Anlat bakalım kızım ilk gece ne oldu?
- Valla savcı bey üzerime çıktı titremeye başladı,ben sandım gelooor, meğersem gidooormuşş...
- Seçim öncesi listeleri düzenleniyordu. Genel Başkan bir öneride bulundu:
-Aday listesine Ali Bey'i mutlaka alın.
Hemen itirazlar yükseldi:
Ama efendim, o aptalın biridir...
-Memleketimizde hatırı sayılır oranda aptal var. Onların da temsil edilmek
hakkıdır...
- Adamın biri bara girmiş. Garson, herkeze içki ver kendinede al demiş. İçkiler
içilmiş garson hesap için gelince adam: Para yok demiş. Tabi garson bunu bir güzel
dövüp dışarı atmış. Diğer akşam tekrar gelmiş ve yine garson herkeze içki
kendinede al demiş ve sonuçta parası olmadığı icin yine dayak yemiş ve gitmiş. Bu
üç akşam böyle devametmiş. Dördüncü gün yine gelmiş ve garson herkeze içki
fakat bu sefer sen içme, içince sapıtıyor, sonrada kavga çıkarıyorsun.
- İtalya'da Vatikan yakınlarında bir eve gece hırsız girmiş. Hırsız evin içinde
karanlıkta ilerlerken arkasından bir ses gelmiş: -Seni ben görüyorum. İsa da
görüyor! Hırsız panik içinde bir köşeye sinip ve farkedilmemeyi ümit ederken ses
tekrar yükselmiş - Seni ben görüyorum. İsa da görüyor! Hırsız sesin kendine
seslendiğine emin olunca el fenerini açıp, sesin sahibini aramaya başlamış ve
bakmış bir Papağan! Şaşkınlıkla söylemiş - Konusan sen miydin? Papağan tekrar
konuşmuş -Evet.. Bunun üzerine Hırsız -Ama sen Papağansın! Papağan cevap vermiş.
-Evet ben Papağanım...İsa da Doberman..
- İki Yahudi arkadaş, piyasayı araştırmışlar ve o sene haki renkteki kumaşın moda
olacağını öğrenmişlerdi. Bütün varlıklarını paraya çevirdiler.Piyasadaki
bütün haki kumaşları satın aldılar. Depoları bu renkteki kumaşlarla doldu ancak
kimsenin bu kumaşlara talip olmadığı görüldü. İki kafadar artık iflasın
eşiğine gelmişlerdi. Moiz ve Aron dertli dertli oturuyorlardı. Artık bıçağın
kemiğe dayandığı bir gün kapı çalındı ve içeriye bir albay girdi: "Siz de
dedi haki renkte kumaş var mı?" Kulaklarına inanamadılar. Hemen atıldılar:
"Evet albayım var, gösterelim" dediler. Albay, dikkatle kumaşları inceledi.
"Çok beğendim", dedi. "Bu sene askerlere 200.000, subaylara 50.000 adet
haki renkte elbise yaptıracağız. Ancak tabii ki benim tek başıma beğenmem yetmez.
Generalimin de oluru lazım. Bana bir parça numune verin. Yarın öğlen 12'ye kadar
telgraf çekersem iptal ederim. Eğer telgraf gelmezse kumaşları kesip imalata
başlayabilirsiniz." O gece bitmek bilmedi. Kimi zaman ümitlendiler, kimi zaman
"ya iptal olursa" diye düşündüler. Ertesi gün saat 11, 11.30, 11.45,
gözleri yolda, korku ile postacıyı beklediler. Gelmesin diye dua ederek. 12'ye 5 kala
postacı sokağın köşesinden gözüktü. "Belki bize gelmiyordur" diye
ümitlendiler. Ancak postacı gelip kapılarını çaldı. Moiz, büyük bir kederle
koltuğa çöktü. Aron da çaresiz kapıyı açtı. Postacının elinde bir telgraf
vardı. Aron titreyen elleri ile telgrafi açtı, okudu ve sevinçle seslendi:
"Müjde Moiz, baban ölmüş!.."
- Ormanda oturan acil vaka bir hasta varmış, hastaneye gitmesi mecburmuş. Bizim doktor
da ne yapsın, almış jipini gitmiş kadının ormandaki evine. Almış kadını atmış
jipinin arkasına ve ormanda gidiyorlarmış. Önüne kıpkırmızı bir adam çıkmış,
ben demiş ormanın kırmızılı ibnesiyim . Bana bir yiyecek. Adam düşünmüş,
sandvicini vermiş ibneye. Sonra bir gölün etrafından geçerken sapsarı bir tip
çıkmış, el kol sallamış falan, bizimkini durdurmuş. Ben demiş bu gölün sarılı
ibnesiyim demiş. Bana bir içecek. Bizimki durmuş düşünmüş, vermiş kolasını.
Sonra yola devam etmiş. Bizimki işte bildiğimiz asvalta çıkmış en sonunda. Önüne
masmavi bir adam çıkmış, el kol sallamış falan durdurmuş bizimkini. Bizimki
sinirlenmiş. "Yaa asfaltın mavili ibnesi!!!! Sen ne istiyorsun????"
Mavili herif dönmüş: "Ehliyet, ruhsat lütfen!"
- İki mühendislik öğrencisi kampus içerisinde yürürken biri diğerine sorar,
"Bu muhteşem bisikleti de nereden buldun ?" Diğeri cevap verir, "Dün tek
başıma dolaşırken bir yandan da okulu bitirince ne iş yapacağımı düşünüyordum.
Birden bu bisikletin üzerinde nefis bir kız geldi ve yanımda durdu. Bisikleti
çimenlerin üzerine bıraktı ve üzerindeki bütün giysileri çıkarttı. Sonra da bana
"Hangisini istiyorsan al" dedi." Diğer öğrenci arkadaşını
doğrularcasına başını sallayarak, "İyi seçim yapmışsın, elbiseler belki
sana uymayabilirdi".
- Adamın biri misafirliğe gitmiş. Akşam olunca haliyle sormuşlar. Bizim odadamı
yatarsınız, bebeğin odasında mı, yoksa boş bir odada mı? Adam düşünmüş:
Karı-koca nın yanında yatılmaz, bebekte uyanır ağlarsa uykusu kaçacak ben boş
odada yatarım demiş, Sabah olunca adam elini yüzünü yıkamış, bir de bakmış çok
güzel bir kız adama havlu tutuyor, Adam: - Kızım senin ismin ne?,,,,,diye sormuş. KIZ
: - Bebek amcacığım ya sizin isminiz?...
Adam: - Eşşek kızım eşşeeeek.
- Barda uzun süre tek başına içki içen adam bir süre sonra barmene
"Biliyormusun, ben sol gözümü ısırabilirim" demiş Doğal olarak barmen
buna inanmamış. 1,000,000 Lirasına iddiaya girmişler. Adam, takma olan sol gözünü
çıkarmış; ısırmış ve barmenin hayret dolu bakışları arasında parayı cebine
atmış. Bir kaç kadeh daha içtikten sonra adam gene barmene dönmüş ve
"Biliyormusun" demiş; "ben sağ gözümü de ısırırım!" Adamın
tavırlarından kör olmadığını; dolayısıyla öbür gözünün de takma
olamayacağını düşünen barmen, parasını kurtarabilmek umuduyla hemen 1,000,000
sına iddiaya girmiş. Adam sakin sakin takma dişlerini çıkarıp sağlam olan sağ
gözünü de ısırmış. Aradan bir kaç saat geçince, müşteri barmene "İki
milyonunu kurtarmak için sana bir fırsat vermek istiyorum" demiş. "İki
milyonuna iddiaya girerim ki bu oturduğum yerden taaa öbür köşeye yerleştireceğin
bir bira şişesinin içine, bir damla bile etrafa sıçratmadan işeyebilirim."
Barmen uzun uzun bu işin altında nasıl bir üç kağıt olabileceğini düşünmüş;
bulamamaış ve iddiayı kabul etmiş. Salonun en uzak köşesine bir şişe
yerleştirmişler ve adam işemeye başlamış. Değil etrafa bir damla damlatmamak;
ortalığı tam anlamıyla berbat etmiş. Barmen paralını kurtarmanın sevinciyle
olduğu yerde zıplamaya başlamış. Biraz sakinleşince adama dönüp "Kesinlikle
kaybedeceğini bile bile neden böyle bir iddiaya girdin?" diye sormuş.
"Kaybettiğimi de nerden çıkardınız?" demiş adam; "Şu karşı masada
oturan iki asık suratlı adamı görüyormusunuz? İşte onlarla ""barın orta
yerine işerim, barmen de sevinçten zıplar"" diye 5'er milyon lirasına
iddiaya girdim".
- Çocuğun birisi, bir gün matematik dersi sonrasında kafasında bir takım soru
işaretleri ile babasına gelir. Babası, "Oğlum bugün okul nasıl geçti"
diye sorunca, çocuk babasına anlatır. "Babacığım her sey iyiydi. Ama matematik
dersinde anlatılan "reel" ve "potansiyel" kavramlarını
anlayamadım". Bu durum üzerine babası çocuğuna bu kavramları ilginç bir
yöntemle anlatmaya karar verir. Çocuğuna, annesine gitmesini ve ona 1 milyon dolar
karşılığında Robert De Niro`yla yatıp yatmayacağını sormasını ister. Çocuk
gider ve sorar. Annesi, 1 milyon dolar`a gerek olmadığını, bedava olarakta seve seve
Robert De Niro`yla yatabileceğini söyler. Çocuk bu cevabı babasına iletir. Bunun
üzerine babası çocuğun ablasına giderek ona 1 milyon dolar karşılığında Leonardo
Di Caprio`yla yatıp yatmayacağını sormasını ister. Çocuk ablasına gider ve sorar.
Ablasıda annesi gibi, 1 milyon dolar`a gerek olmadığını bedava bile seve seve onunla
yatabileceğini belirtir. Çocuk bu cevabıda babasına iletir. Babası ise söyle der. "İşte
oğlum sorularının cevabı. Şu anda elimizde reel olarak 2 milyon dolar para, ve 2 tane
potansiyel orospu var."
- BİR Türk Amerikaya ziyarete gezmeye gitmiş.Sokakta dolaşırken tuvaleti
gelir.Koştura koştura umumi bir tuvalet bulur.Kendini bir an önce içeri atmak ister
fakat kapıdaki adam 25 cent ister.Bizimki sıkışa sıkışa 25 cent i verir içeri
dalar.Zart zurt sesli yaparken yandan "yavaş be adam" diye ses gelir meyerse
yandakide bir Türkmüş.İşini bitirip dışarı çıktıktan sonra yandakiyle
karşılaşır ve lafı yapıştırır."Be adam 25 cent e mozartımı yoksa
şopennimi dinleyeceğini sanıyordun" der.
- Cimri bir kişi ölümü yaklaşınca oğullarını yanına çağırır.Üç oğlunada
vasiyette bulunur . Ben ölünce hepinizin mezarıma tek tek birer milyar koymanızı
istiyorum der. Adam öldükten sonra sırayla 1. ve 2. oğlu mezara gider ve birer milyar
parayı mezara koyarlar daha sonra babası gibi parayı seven 3. oğluda mezara gider ve
mezardaki paraları alır yerine babası adına bir 3 milyarlık çek koyar.
- Akıl hastanesinde bir gün bir hasta bakıcıyı yanına çağırır. "Bana çabuk
5 şişe kola getir" der. Hasta bakıcı buna kızar ve hastaya beş tokat atar ve
"al işte kolalarını" der. Aradan zaman geçtikten sonra yine aynı hasta,
bakıcıyı yine çağırır. Bu sefer hasta bakıcıyı tokatlar."Bakıcı ne
oluyor?" der. Hasta cevap verir. "Şişeleri getirdim abi".
- Duygu Asena, yolda yürümektedir. Parkın birinde Küçük Asım'ı masum masum
oynarken görür: "N'apıyorsun sen evladım?" diye sorar. Küçük Asım:
"Feminist yapıyorum teyze" der. Asena, doğal olarak birtakım çamurlarla
nasıl feminist yapılabildiğini merak eder. Küçük Asım anlatır: "İşte, şu
çomakları şu çamurdan bedene yapıştırıyorum, otlardan saç yapıyorum, gazoz
kapağından şapka, sonra üzerine sıçınca feminist oluyor!" Duygu Asena, duygulu
bir kadın olarak sinirlenir ve çocuğa bir şaplak patlatır. Ertesi gün Küçük
Asım'ı yine görür ve akıllanmıştır umuduyla yine sorar: "N'apıyorsun
evladım?". "Feminist yapıyorum teyze".. nasıl yapıldığı konusunda da
yine aynı cevabı alınca, bu sefer adamakallı döver. Bu, bir hafta boyunca böyle
gider. Asena, feminist inadıyla hala Asım'a eğitim amaçlı dayaklar atmaktadır.
Nihayet birgün, Küçük Asım, farklı bir cevap verir, "Erkek yapıyorum"
der. Asena, büyük bir zevkle "Nasıl yapıyorsun evladım?" diye sorar. Çocuk
anlatır: "İşte, şu çomakları şu çamurdan bedene yapıştırıyorum, otlardan
saç yapıyorum, gazoz kapağından da şapka yapınca erkek oluyor!". Asena, merak
içerisinde sorar: "Eeee, üzerine sıçmayacak mısın?". Küçük Asım,
sırıtır: "Yok teyze, üzerine sıçarsam, feminist olur."
- Adamın biri çok kuvvetli öksürüyormuş, doktora gitmiş derdini anlatmış.
Doktorda adama yanlışlıkla öksürük ilacı yerine müshil ilacı vermiş ve
demişki:bir hafta boyunca yemeklerden sonra iç ve yanıma gel. Adam bir hafta sonra
gelince doktor: Öksürüğün nasıl oldu deyince, adamda: Cesaret edipte
öksüremiyorumki,demiş.
- Genç bir sanatçı adayı , kız doktoruna telefon açıp aldığı randevuya
gelemiyeceğini söyledi. Doktor sordu: "Neden çok mu hastasınız?" -Yoo
değilim. Yalnız bugün bir prodüktöre gidip bir rol istedim. Sonra terzime gittim.
Daha sonra ev sahibiyle kira meselesini tartıştık. Kısacası doktor bey, bir defa daha
soyunacak halim kalmadı!
- Nasrettin Hoca'ya dert yanıyorlar: __Yahu Hoca senin hanım cok geziyor. Hoca:Olur mu
canım? O kadar gezse arada bir bizim eve de uğrar.
- Ali okula yazılıcakmış. Ama çok fırlama bir çocuk olduğundan babası bazı
önlemler almaya karar vermiş ve okuldaki öğretmenine ve diğer öğretmenlere durumu
anlatmış. Sıra servis şöförüne gelmiş servis şöförüne oğlunun ne kadar
fırlama olduğunu anlatmış. Şöför hiç oralı olmamış içinden ufacık çocuk ne
kadar fırlama olabilir ki demiş. Okul günü gelmiş ve Ali alınması gereken yerden
servise binmiş. Yolculuğun ilk başlarında sakin sakin oturan Ali daha sonra
şöförün yanına gelerek "amca benim annem tavuk babam horoz olsaydı ben civciv
olurdum değilmi" demiş. Şöför "evet yavrum şimdi geç yerine otur
"demiş. Bİraz sonra Ali yine şöförün yanına giderek "amca benim annem
inek babam boğa alsaydı ben buzağı olurdum değilmi"demiş. Şöför biraz
sinirli "evet şimdi git yerine otur " demiş. Biraz sonra Ali yine şöförün
yanına gelerek "amca benim annem" demeye kalmadan şöför Ali'ye "ben
sana bir soru soracağım "demiş ve ardından "senin annen orospu baban
pezevenk olsaydı sen ne olurdun bakayım" demiş. Ali sırıtarak cevap vermiş "ŞÖFÖR".
- Sınıfta öğretmen sormuş: Dalda üç kuş var, birini vurdum kaç tane kalır?
Çocuk cevaplamış: Hiç kalmaz örtmenim. "Olur mu oğlum" demiş öğretmen,
"2 tane kalır." "Olmaz öğretmenim" demiş çocuk, "siz birini
vurunca diğerleri aptal değil ya sesten ürküp kaçarlar..." Öğretmen
şaşırmış ve " Aferin oğlum, cevabın yanlış ama düşünce tarzını
beğendim." demiş. Sonra çocuk, "Öğretmenim, ben de size bir şey sormak
istiyorum: Karşıdan üç tane bayan geliyor, üçü de dondurma yiyor, ama biri
yalayarak, biri ısırarak, diğeri de emerek yiyor dondurmayı. Sizce bunlardan hangisi
evlidir? " Öğretmen kızmış ama, cevap veremedi dedirtmemek için belli etmemiş,
"Emerek yiyen evlidir" demiş. Çocuk, "Olur mu öğretmenim ne alakası
var, parmağında yüzük olan evlidir" demiş, "Ama düşünce tarzınızı
beğendim."
- Tiyatroda, ünlü oyuncu rolü gereği uşaklarına bağırır.
-Atımı getirin!
O sırada münasebetsiz bir seyirci "Eşek olsa olmaz mı? diye seslenir. Oyuncu hiç
istifini bozmaz:
-Hay hay! Buyrun beyefendi!...
- İki arkadaş hem içiyor, hem de karılarından yakınıyordu. Biri -"Ben"
dedi, "Evliliğimizin ilk senelerinde işten eve dönünce karımı kucaklar, nefesi
kesilene kadar kollarımda sıkardım."
Diğeri içini çekerek sordu "Ya şimdi?"
-Şimdi mi? Daha fazla sıkmadığım için pişmanım!..
- Bir bayanın yatak odasındaki gardrop bozuktur. Evin yanında bulunan istasyondan tren
geçince kapağı açılmaktadır. Bunun için bir gün bir marangoz çağırır.
Marangozu yatak odasına götürür ve dolabı gösterir. O anda bir tren geçer ve
gardrobun kapağı kendiliğinden açılır. Marangoz menteşelere, kilide bakar.
Hanımefendi buradan gardrobunuzun nesi olduğunu anlayamadım. Şimdi ben içine gireyim
ve siz kapağı kapatın, böylece ben içeriden bakarım belki böyle anlarım der.
Marangoz içeri girer, kadın kapağı kapatır. O anda kapı çalar. Kadın kapıyı
açar. Kadının kocası gelmiştir. Kocası doğru odasına gider ve üstünü çıkarıp
asmak için gardrobunu açar. Bir bakar ki gardropta bir adam. Kızarak adama bağırır.
"Ne işin var senin burada" der. Marangoz korkmuş bir vaziyette cevap verir. "Şey
beyefendi nedesemki, şimdi size burada tren bekliyorum desem inanırmısınız?"
- Doktor hastasını telefonla arar ve hastasına bir kötü birde çok kötü haberi
olduğunu söyler. Daha sonrada ilk önce hangisini söylememi istersiniz diye sorar.
Hasta ilk önce kötü haberi duymak istediğini söyler. Doktor hastaya
"Tahlillerinizi aldım ve ne yazık ki 24 saat ömrünüz kaldı." der. Hasta
yıkılmıştır. Doktora sorar "Daha kötü haber ne olabilirki ?"
Doktor "Dünden beri sizi arıyorum ama telefonunuzu daha yeni
düşürebildim."
- Bir kürt ve Temel Amerikaya zengin olmak için gitmişler. 1 sene sonra aynı yerde
tekrar buluşmak üzere ayrılmışlar... Bir sene sonra Temel yine aynı şekilde beş
parasız buluşma yerine gelmiş. Daha sonra yanına bir limuzin yanaşmış ve içinden
smokin giymiş bizim kürt çıkmış. Kısa bir selamlaşmadan sonra -Temel: Valla ben
hiç bir baltaya sap olamadım der. Ama görüyorum ki sen oldukça iyi durumdasın. _
Kürt: Eh işte durum iyi der. Valla bu amerikalılar salak. Bir fal makinası yaptım. 5
dolara elini makineye koyuyorsun ve fala bakıyor der. Daha sonra yine bir sene sonrası
için sözleşirler. Bir sene sonra yine kürt limuzini ile gelir ve beklemeye başlar. 10
dk sonra tepeden dabadabadabna bir helikopter iner ve içinden bizim Temel çıkar. Kürt
şaşırır. Ulan nasıl olduda bukadar zengin oldun? - Temel : Valla bu amarikalılar
çok salak. Ben senin makineyi biraz geliştirdim der. 5$'a elini veriyorsun fala
bakıyor. 10$ vermezsen elini geri alamıyorsun.
- Askerde kamuflaj yarışması var... Herkes cuvallara giriyor,, komutan gelip tekme
atıyor onlarda hayvan sesleri çıkarıyorlar komutan onaylıyor... Birinci çuvala
vuruyor.. Hav hav hav. Komutan aferin diyor köpek çuvalı.... İkinci çuvala vuruyor,
miyav miyav.. Komutan gene beğeniyor.. Böyle on onbeş çuval geziyor. Hepsi çok iyi
taklit yapıyorlar... Enson çuvala vuruyor ses yok... Daha sert vuruyor gene ses yok,
tekme, tokat, tahta, tüfek, ses yok... Askerlere emir veriyor iyicene tekmeleyin...
Çuvaldan kan sızmaya başlıyor.. Beş dakika sonra da ince, bitkin bir ses: "Patateeeeeees"
- Adamın biri bir gün İngiltere'ye gezmeğe gitmek istemiş. Tabi ingilizce
bilmediğinden arkadaşına sormuş: -Yav ben İngiltere'ye gidince onlarla nasıl
anlaşacağım? demiş. Arkadaşıda: -Bak konuştuğun her cümlenin sonuna 'ing'
koy , onlar senin ne demek istediğini anlarlar demiş. Ve adam ingiltere'ye gitmiş ve
solugu bir cafede almış. Arkadaşının taktiğini uygulamaya başlamış ve garsonu
çağırmış: -Sen bana bir çay getirebiling? demiş ve garson şaşkın şaşkın çay
getirmeye gitmiş. Garson çayı hemen getirmiş. Adam demişki: -Bak , ben ne güzel
ingilizce konuşuyoring değiling? demiş. Garson lafı yapıştırmış: -Ben Türk
olmaying , bok içerdin çaying!
- Adamın biri bir gün meyhaneden çıkmış tabii kafasıda iyi. Yolda bir ayağı
kaldırımda bir ayağıda yolda yürüyormuş. Adamın biri bunu görüp yanına
yaklaşmış. Ve de merakını gizleyemeden sormuş. -Ya hemşerim , niye bir ayağın
asfaltta bir ayağın kaldırımda yürüyorsun? Bir yerde yürüsene? demiş. Adamda ona:
-Allah razı olsun hemşerim sana. Bende acaba ne zaman topal oldum diye
düşünüyordum.
- Bir adam diğerine sordu:
Köpeğinizi satın almak istiyorum ama sadık mıdır?
-Hem de fazlasıyla sadık. Size bu konuda yüzde 100 garanti verebilirim.
-Nasıl bu kadar emin olabilirsiniz?
Şimdiye kadar 5 kere sattım. Her seferinde de geri geldi.
- İki general bir cafede oturup konuşuyorlarmış. İçkinin de etkisiyle generalin biri
"benim bir erim var çok salak demiş. Diğeriyse "hayır, benim bir erim var o
daha da salaktır." demiş. Tartışma çok büyümeden kimin askerinin daha salak
olduğunu anlamak için yarışma gibi bir şey yapmaya karar vermişler. İlk general
askerini yanına çağırıp "oğlum, git bana şu 5000 lirayla bir Mercedes al
gel" demiş. İkinci general de askerini çağırıp "git bak ben ordu evinde
miyim?" demiş. İki asker yolda karşılaşmışlar. İlki "ya benim general
çok salak. Bu günün pazar olduğunu bildiği halde beni araba aldırmaya
gönderdi." demiş. İkincisiyse "benim general daha salak. Yanında telefon
dururken, beni ordu evine gönderdi." demiş.
- Külkedisi meşhur baloya gitmek için tam hazırlanmaya başlayacakken regl olduğunu
farkeder. Tüm aramalarına rağmen üvey kardeşleri orkid ve tamponları
sakladığından çaresizlik içinde ağlamaya başlar. O sırada iyilik perisi elinde bir
tamponla belirir ve saat tam geceyarısı evde olması gerektiğini sıkı sıkı
tembihler. Külkedisi büyük bir neşe içinde baloya gider ve gecenin en güzel kızı
olarak bütün bir gece yakışıklı prensiyle dans eder. Vaktin nasıl geçtiğini
anlamayan külkedisi birde bakar ki geceyarısına on saniye kalmış. Panik içinde
toparlanıp kaçmaya çalışırken büyük bir patlama olur . Tampon balkabağına
dönüşmüştür....
- Biri içinde 1 milyar bulunan cüzdanını kaybetmiş. Kaybettiği yerdekilere
cüzdanını getirene 100 milyon vereceğini söylemiş. Kalabalıktan bir ses daha
duyulmuş.
-O cüzdanı bulup bana getirene 250 milyom vereceğim...!
- Yağmurlu, soğuk bir günde Amerika'da dünya polis teşkilatlarının yarışması
vardır. Yarışmada Amerikan polisleri, Alman polisleri, Rus polisleri, İtalyan
polisleri ve Türk polisleri yarışmaktadır. Yarışmanın amacı ormanda bir fili hangi
ülkanin polis teşklatı daha az sürede yakalayacakdır. Yarışma başlar ve Alman
polisleri ormana girerler aradan 30 dakika geçer ve Alman polisleri gelir. Sıra Rus
polislerine gelir ve aynı şekilde ormana girerler aradan 15 dakika geçer ve Rus
polisleri gelir. Amerikan polislerine sıra gelince üstün elektronik aletleriyle fili 10
dakikada ormandan çıkarırlar. Sıra gelir Türk polisine ormana girerler ve aradan 3
dakika geçer ve beraberinde'de bir ayı getirirler, bütün polis teşkilatları
şaşkınlık içerisinde türklere sorarlar biz sana fil dedik siz bize ayı
getirmişsiniz diyince Türkler daha cevap vermeden ayı atılır söze abi anam
avradım olsun ki ben filim der.
- Baba kutup ayısı ile oğlu dolaşıyorlarmış.
Yavru ayı: -Baba, benim dedem kutup ayısı mıydı? diye sormuş.
Babası da: -Tabii ki oğlum diye cevaplamış. Biraz daha yürüdükten sonra
Yavru ayı: -Peki, dedemin babası kutup ayısı mıydı?
Baba biraz meraklanarak: -Tabii ki yavrum, dedenin babası da kutup ayısıydı, niye
merak ettin ki?
Yavru ayı: -Hiiç... diye cevap vermiş. Biraz daha yürüdükten sonra
Yavru ayı yine: -Peki, dedemin annesi?
Baba, biraz da sinirlenerek: -Evet yavrum, o da kutup ayısıydı sertçe karşılık
vermiş. Aradan fazla geçmeden
Yavru ayı yine: -Peki baba, dedemin babasının babası, annesi, amcası filan hepsi
kutup ayısı mıydı? diye sormuş.
Babası bu sefer kızarak: -Evet, hepsi kutup ayısıydı. Benim babam, annem, annenin
babası, annesi, onaların babaları, annaleri, senin bütün sülalen kutup ayısı tamam
mı? diye bağırmış. Ardından da niye soruyosun bunları diye azarlamış oğlunu.
Oğlu da: -Nerden bileyim. Üşüyorum, ?mına koyim. demiş.
- Bir gün Fatih Terim Fransa milli takımı antrönörü Aime jacquet ile
karşılaşmış. - Hocam sen bu takımı nasıl seçtin de şampiyon oldunuz? demiş.
-Çok kolay zekalarına göre seçiyorum. Bak mesela sana bir örnek vereyim demiş ve
Zidane'ı çağırmış. - Zidan'a oğlum söyle bakayım senin annenin ve babanın
çocuğu olan ama senin kardeşin olmayan kimdir? Zidane biraz düşünmüş, tabiiki ben
oluyorum demiş. Fatih Terim bundan çok etkilenmiş. Türkiye'ye döner dönmez Hakan
Şükür'ü çağırmış. - Hakan sana bir soru soracağım eğer bilirsen bu hafta seni
takıma alırım, bil bakalım annenin ve babanın çocuğu olan ama kardeşin olmayan
kimdir? Hakan biraz düşünmüş işin içinden çıkamamış, biraz zaman istemiş ve
hemen koşmuş Arif'i bulmuş. - Arif annenin ve babanın çocuğu olan ama kardeşin
olmayan kimdir? Arif cevap vermiş: Benim tabiiki, Hakan sevinçle Fatih Terim'in yanına
dönmüş: - Sorunun cevabını buldum hocam: Arif'imiş Fatih Terim köpürmüş
- Vay salak herif Arif olur mu hiç, doğru cevap Zidane idi.
- Amerikada yaşayan ünlü bir mafya babasının karısı doğum yapacakmış. Hastaneye
kaldırmışlar. Tabii ilgi obiçim. Doktorlar, hemşireler etrafında pervane. Neyse
doğumhaneye almışlar. Kadın ikiz doğuracakmış. İlk çocuk gelmeye başlamış,
çocuk kafasını çıkarınca etraftaki kalabalığı görür görmez hemen bağırmış.
-HEY JOE, Ön kapıyı tutmuşlar, arka kapıdan kaçalım.
- Adamın biri bayan bevliye mütehasısına muayene için gider.Bayan doktor hastaya
derdini sorar. Hasta adam "VALLA DOKTOR HANIM YAPAMIYORUM"der. Doktor hanım
hastayı muayene eder, tahliller yapar sonunda reçetesini yazar ve hastayı bir ay sonra
tekrar gelmek üzere gönderir. Bir ay sonra hasta adam tekrar kontrole gelince doktor
hanım sorar "NE OLDU TEDAVİM İŞE YARADIMI?". Hasta "MAALESEF
DOKTOR"der. Doktor "ALLAH ALLAH" der. Tekrar aynı muayene ve tahlilleri
yapar hastaya reçeteyi düzenleyip bir ay sonra gelmek üzere gönderir. Bir ay sonra
hasta tekrar gelir, sonuç aynı. Doktor aynı işlemleri tekrarlar fakat sonuç
değişmez. Doktor en son kontrole gelişinde artık yaptığı tedaviden sonuç
alamamanın kızgınlığıyla hastaya "GEÇ ODAYA SOYUN"der. Hasta soyunur,
doktorda soyunur, bir güzel işi bitirirler. Doktor sinirlenir ve "HANİ ULAN
YAPAMIYORDUN" der. Hasta sırıtarak "BULUNCA YAPIYORUM DOKTOR" der.
- Adam bürosuna gelir gelmez sekreterine kendisini arayan olup olmadığını sormuş.
Sekreter bir beyin geldiğini ancak adını söylemediğini belirtmiş. Adam "O
sersem kardeşim olmalı" diye söylenince sekreter, "Olabilir efendim.
Çünkü size çok benziyordu" demiş.
- Benzin istasyonunun önünde bir afiş: "Depoyu dolduran Lotaryada tutturursa
bedava seks kazanıyor." İki kafadar benzinciye "Doldur depoyu" der, sonra
bedava seks için lotaryaya talip olur... Benzinci sorar: Kafamdan bir sayı tuttum,
bilirseniz bedava seks. "Üç" derler... Benzinci, "Bilemediniz, ben beş
tutmuştum." Bir hafta sonra iki kafadar yine gelir, depo yine doldurulur, yine
lotarya... Bizimkiler "Yedi" der. Benzinci "Olmadı, ben altı
tutmuştum". Üç gün sora yine depoyu doldururlar, yine lotarya... "Iki"
derler, benzinci "Bir" der. Kafadarlardan biri arkadaşına açılır...
"Yahu bu bizi kandırıyor galiba, hep başka rakam söylüyor... Hile
yapmasın!" Diğeri cevap verir: "Yok canım kızkardeşim arka arkaya iki
kere kazandı."
- Kadın sevgilisiyle birlikteyken kocasının eve girdiğini duyar.
- Çabuk! Köşeye geç ve bir heykel gibi davran. Adamın her yerine bebek yağı sürer,
üzerine de bebe pudrası serper.
- Sakın kımıldama ve heykelmissin gibi davran!
- Bu nedir? hayatım, diye sorar kocası kapıdan girer girmez.
- O mu? Sadece bir heykel. Smithler yatak odaları için bir tane almışlardı. O kadar
sevdim ki bir tane de ben ısmarladım. Kimse o andan itibaren heykel hakkında konuşmaz
hatta yatağa girene kadar. Gece saat iki gibi koca kalkar ve mutfağa gider, bir kaç
dakika sonra da elinde bir sandviç ve bir bira ile geri döner.
- Al bakalım, der, bir şeyler ye. Ben 3 gün boyunca Smith'lerde idiyot gibi dikilirken
kimse bana bir bardak su bile vermemişti.
- Bıçkın ve aynı zamanda hovarda bir adam ölür ve cehenneme gider. Cehennemde
birkaç gün kaldıktan sonra cennet görevlisi melek gelir ve seni cennete götüreceğim
der. Bizim bıçkın halinden memnun görevli melekle cennetin yoluna koyulurlar. Cennetin
kapısına yaklaştıklarında içeriden feryat figan sesler duyar ve meleğe döner, -
Sen beni cennete götürecektin der. Melek burası cennet deyince, içerideki sesler nedir
demiş, melek : - ha o sesler içerideki iyi insanlara kanat takılacak onun için
sırtlarına delik açılıyor demiş. Bizimki ürkmüş cennetin yolunda biraz daha
ilerlemişler bu sefer geçenki seslerden daha acı ve yoğun sesler gelmeye başlamış.
Bıçkın yine sormuş; Şimdi neler oluyor, neden sesler daha acı? Melek: - İyi
insanların başlarına halka takılacak onun için başlarını deliyorlar. Bizimki iyice
korkmuş ve ben cehenneme gitmek istiyorum deyince melek iyi ama orada da sana kuyruk
takacaklar demiş. Bıçkın olsun olsun nasıl olsa onun deliği hazır demiş.
- Becky ve Sam 50'nci evlilik yıldönümlerini kutluyorlardı. Sam birden soruverdi:
"Sevgilim, bu elli yıl içinde beni hiç aldattın mı?.." "O da nereden
çıktı?" diye sinirlendi Becky.. "Cevabı da öğrenmek istemezsin herhalde
?.." "İsterim" dedi Sam.. "Lütfen anlat, ne olur?.."
"Madem öyle" dedi Becky, "Üç kez aldattım seni.." "Üç kez
öyle mi?.. Kimlerdi onlar?.." "İlki" diye anlatmaya başladı Becky,
"Hani sen 30 yaşındaydın ve kendi diş kliniğini kurmak istiyordun ama hiçbir
banka sana kredi açmıyordu. Sonra bir banka yöneticisi eve geldi, hiçbir şey sormadan
tüm kağıtları imzaladı ve sen en modern araçları getirebildin." "Ooo
Becky.. Benim için kendini feda ettin ha.. Benim sevgili karım!.. Peki ikincisi.."
"Hani 50 yaşında felaket bir kalp krizi geçirmiştin.. Çok kritik bir bye-pass
ameliyatı geçirmen gerekiyordu da, hiçbir doktor sana el süremiyordu.. Her an
ölebilirdin. O sırada Dr. Bakey onca yoldan kalktı geldi. Ameliyatını yaptı, seni
hayata döndürdü.." "Ah benim sevgili karım.. Hayatımı kurtarmak için
kendini bir kez daha feda ettin öyle mi?.. Hiç kimsenin böyle harika bir eşi olamaz.
Böyle bir şey yapman beni ne kadar sevdiğini gösterir. Üçüncü peki?.."
"Hatırlıyor musun, yıllar önce Diş Hekimleri Odası Başkanı olmayı fena halde
istiyordun ve 47 oyun eksikti?.."
- Üç mahkum cezaevi yolundadır. Herbirine, hapiste geçirecekleri günler için bir
eşya getirilmesine izin verilmiştir. Otobüste, biri diğerine döner ve sorar,
"ee, sen ne getirdin ?", diğer mahkum bir kutu boya çıkarır ve bunlarla
herşeyi boyayabileceğini söyler ve diyer mahkuma sorar, "sen ne getirdin ?".
Oda, yanındaki kutuyu açar ve içinden iskambil kağıtlarını çıkarır.
"Bunlarla poker oynayabilir, fal bakabilir veya herhangi bir kart oyunu
oynayabilirim" der. Üçüncü mahkum köşede sessizce sırıtarak oturmaktadır.
Diğer iki mahkum farkeder ve sorarlar, "Sen niye kendinden eminsin o kadar, sen ne
getirdin ?" Üçüncü mahkum bir kutu çıkarır ve gülerek "bu tamponları
getirdim," der. Diğer iki mahkumunda kafası karışmıştır, merakla sorarlar,
"Bunlarla ne yapabilirsin ki?" Üçüncü yine sırıtır ve kutuyu göstererek "Kutuda
yazdığına göre, bunlarla at sürebilir, yüzmeye gidebilir hatta paten
kayabilirmişim"
- Bir adam uçağıyla Afrika'nın üzerinde gezerken birden uçağı arızalanır ve
ormanlık bir alana düşer. Adam ne yapayım ne yapayım diye düşünürken birden bir
Afrika kabilesinin ona doğru yaklaştığını görür. Adam içinden "İste şimdi
boku yedik" der. O anda düşüncesinde Nur yüzlü dedenin sesini duyar.
- Hayır evladım boku yemedin.
- Peki ne yapmam gerek ?
- Şuradaki mızrağı görüyormusun? - Evet.
- Al onu öndeki renkli giysili adamın tam kalbine batır.
Adam mızrağı alır ve adamın tam kalbine batırır.
-Evladım işte şimdi boku yedin.
- Adamın biri bir gün yolda giderken bir dilenciye rastlar. Dilenciye bir para verir ve
al bununla bir sigara alırsın der. Dilenci "beyim ben hiç sigara içmem" der.
Bunun üzerine adam o zaman bir bira içersin der. Dilenci "ben ağzıma içki
koymam" der. Sen de o zaman bir altılı oynarsın. Dilenci "beyim ben hiç
kumarda oynamam" deyince adam o zaman al bu parayı ve bizim eve gel der. Dilenci
neden olduğunu sorar. Adam "Karım seni bir görsün içki ve sigara içmeyen,
kumar oynamayan bir adamın hali ne oluyor."
- Günün birinde Bill Clinton, Fidel Castro ve Bill Gates kendilerini tanrının yanında
bulmuşlar. Tanrı bunlara dönmüş " Sizi buraya çağırdım çünkü 2000
yılında kıyametin kopacağını cemaatlerinize haber vermenizi istiyorum" demiş.
Daha ne olduğunu anlayamadan bi de bakmışlar ki evlerindeler... Clinton, hemen ülkenin
bütün televizyonlarına haber vermiş ve canlı yayına çıkmış. " Sayın
vatandaşlarım, size bir iyi bir de kötü haberim var. İyi olanı, In god we trust
harbi harbi var. Yani bunca zaman boşuna inanmadınız. Kötü olan ise 2000 yılında
kıyamet kopacak..." Kastro'da boş durmamış hemen insanlarının karşısına
geçmiş. " Yoldaşlar üzgünüm ama size iki kötü haberim var. Birincisi, bunca
zaman kendimizi kandırmısız, tanrı gerçekten de varmış! İkincisi ise daha kötü,
daha tanrıya inanamadan hepimiz öleceğiz, çünkü 2000 yılında kıyamet
kopuyor." Bu arada Gates'de bütün kurmaylarını toplamış havadis veriyor.
"Baylar size iki iyi haberim var. Birincisi, tanrı beni dünyanın en önemli üç
kişisinden biri olarak görüyor. İkincisi ise artık "year2000" problemini
çözmemize gerek kalmadı..."
Kadın, aylardır kocasına vitrinde gördüğü saati alması için
yalvarıyormuş. Adamın da inadı tutmuş. Bir türlü almıyormuş. Birgün işten eve
döndüğünde ne görsün. Karısının kolunda vitrindeki saat. Hemen sormuş:
-Karıcığım nasıl aldın bu saati!
-Çok basit hayatım. Yarım saat verdim, bir saat aldım!!!
|