Bursa
yakınlarında tarihle doğanın birlikte yaşandığı ve bir çeşit kuş cenneti olan
Uluabat gölü, görenleri kendine hayran bırakacak kadar güzel bir durak...
Rüzgarlı havalarda iki metreyi geçmeyen derinliği
nedeniyle bulanık görünen gölde, yayın, turna,sazan gibi balıklar ve su kerevitleri
yaşıyor.
Su ürünleri bu kadar çeşitli ve bol olunca, balıkçıl
birçok kuşu türü de yemlenmek ve yavrulamak amacıyla göç yollarında konaklamak
amacıyla, Uluabat Gölü'nü seçiyor.
Bu mevsim göçmen kuşlar, bölgeyi terketse, kalanlar
tüylerini dökse de, kuş cennetinde sürekli olarak yaşayan diğer türler görmeye
değer güzellikte.
GÖLYAZI KÖYÜ
Uluabat Gölü'nü gezmeye, kıyısına kurulmuş Gölyazı
Köyü'nden başlıyoruz. Kıyıya yakın adanın sazlık sahil bağlantısı bir köprü
ile sağlanmış. Ağaçlar ilkbaharda yükselen sular nedeniyle yarı bellerine kadar
sular içinde. Evler nostaljik özelliklerini hala konuyor. Gölün kıyısı,
ağlarını, kerevit sepetlerini eşleriyle beraber onaran balıkçılarla dolu.
Kahve ile caminin de bulunduğu köy meydanında, anıt bir
çınar ağacı yer alıyor. 450 yıllık ilginç gövdeli anıt çınardan devam ederek,
arnavut kaldırımlı, dar sokaklardan ilerleyip, tarihi kent duvarları arasında
yürüyüş yaparken, önünüzden kaçan tavuklar, sularda yüzen ördekler, renk renk
kayıkların durgun suya vuran yansımaları, fotoğraf ve resim sanatına gönül
verenler için eşsiz kompozisyon oluşturuyor.
Gölün ve köyün tarihi çok eskilere dayanıyor. Antik
çağda Apolyont olan Gölyazı Köyü'nün yerinde ve adalar üzerinde kurulan Lapedium
kentinin günümüze kadar gelen kalıntıları, kentin görkemi ve güzelliği hakkında
fikir sahibi olunacak güzellikte. Henüz kazı çalışmasının yapılmadığı,
tümüyle SİT alanı olan bölgede göl çevresinde, antik yollar, nekropol, Apollo
Tapınağı, dış kale, kilise, iç kale, kilise temeli, Simitçi kale ve köy girişinde
solunuzda yer alan çatısı ve iç bölüm duvarları çökük, kapısız St.
Constantinus Manastırı görülebilir.
St. Constantinus Manastırı
KUŞ CENNETİ
Manyas-Uluabat-Dalyan üçgeni içinde dolaşan göçmen
kuşlar, yavrulama mevsiminde, Manyas'ta konaklıyor. Beslenme ihtiyacını da Uluabat
Gölü'nden karşılıyor.Göç sırasında Manyas'a gidecek kuşların ilk durakları
yine Uluabat Gölü oluyor. Uzun yoldan yorgun ve zayıf gelen kuşlar, mola
sırasında dinlenip, güç topluyorlar. Bölgedeki kuş türleri, yasak avlardan ne
derece korunabilirse, Manyas'taki kuş zenginliği de o kadar fazla oluyor.
Uluabat Gölü'nde ilkbahardan başlayıp, susmak bilmeyen
kuşların korosuna, kurbağalar da eşlik edince, doğanın gerçek sesini duymak
mümkün olabiliyor.
Bölgede göçmen kuşlar olsa da olmasa da gidilebilecek
önemli yerlerden biri de, Bursa- Çanakkale yolunun 45. kilometresinde yer alan, Çiğdem
Çeşme Mevkii'nde Mustafa Bilgiç'e ait, Kuş Cenneti...
Doğanın bütün güzelliğini üzerinde toplayan
masallardaki
Zümrüt-ü Anka kuşu....
Başta tavuskuşları olmak üzere, birçok kuş
çeşidinin barındığı çiftlikte, kuşlar kadar ağaç türleri de ilgi
çekiyor.
10 dönüm arazi üzerinde kurulu çiftlikte, Mustafa
Bilgiç tavuskuşu üretiyor. Besleyecek imkanı olanlara, yeni doğan tavuskuşlarının
satışını yapıyor.Tüy dökme mevsimini yaşayan kuşların başları çıplak
kalıyor. Ancak tüylerin de baş müşterileri, bu tüyleri aksesuar olarak kullanan
Parisli modacılar.
Tavuskuşları ilkbahar aylarında kendi pistlerinde,
teraslarında, eşlerinin dikkatini çekmek için kanat tüylerini sallayarak çeşitli
sesler çıkararak dans ediyorlar. Yelpaze biçimi açtıkları tüyleri ile
podyumlarında yürüyen tavuskuşlarının sesleri pek güzel olmasa da, bu görüntüler
arasında piknik yapan ziyaretçiler arasında hayranlık uyandırıyor.
Kuş Cenneti'nde dişisine kur yapan erkek tavuskuşu....
Çiftlik, kafeslerde bulunan sülün, keklik, gümüş
kuşları, paçalı tavuklar, takla güvercinleri, altın renkli tüyleri ile Zümrüt-ü
Anka kuşarın canlı görme imkanı sağlıyor.
Aynı yerde geometrik biçimde budanmış mavi selvi,
limoni selvi, ladin, sedir ağaçları görülebiliyor.
Zaman zaman kuş bilimcilerinin inceleme yaptığı
çiftlikte, çocuklar için salıncak ve çeşitli oyun aletleri bulunuyor.